İkilem 2009 Destek Yayınları
Dünyalı kadın ve erkeklerin Venüs ve Mars kadar birbirine yakın olduğunu sananlar var. Sizce de öyle miyiz? Yoksa daha mı uzağız?
Cinsellik ve çıplaklık ihtiyaç mı, günah mı yoksa ayıp mı? Aldatan kadın olunca, bir erkek gibi “çapkın” olarak mı anılır? Niçin?
Evli insanların aldatma hakkı var mı yoksa yasak mı? Evlilik dışı ilişkiler ihanet midir? Macera mı? Beklentilerin ne kadarı evliliklerde karşılanıyor? Bu beklenti listeleri nereden nasıl karşımıza çıkıyor? Yargılamadan, bu sorulara yanıt vermeden önce hafifletici nedenlere bakalım derim. Okumadan karar vermeyin lütfen.
Sevmek, güvenmek ve evlenmek sıralaması kadınlarla erkeklerde farklıdır. Öyle değil mi? Sizce nasıl?
Bu soruları kafanızdan geçirdiyseniz zaten ikilemlerin içindesiniz. Hayatlarımızın büyük bir kısmını başkalarına benzemeye çalışarak geçiriyoruz. Zamanı gelince hatta geçince geçmişimizi sorgulayıp, sonra da en yakınlarımıza tavsiye vermekten çekinmiyoruz. Yaşamanın bir doğrusu ya da yanlışı var mı?
Bir gencin başından geçen aldatma, aynı zamanda ikinci baharını yaşayan bir erkekle kesiştiğinde, kavşakta neler olduğunu İkilem’in sonunda göreceksiniz. Belki beğenecek, belki de beğenmeyip kendinizden bir şey bulacaksınız. Bencil olmak veya benci yaşamak ikilemine yanıtı üçü bir arada okuyacaksınız.
Eddi Anter
Herkesten değişik olduğumuzu bilmemize rağmen ısrarla bir başkasına benzemeye çalışarak ömrümüzü geçiririz. Sonra da ilişkilerimizden şikâyet ederiz. Niçin bu ikilemi kendimize yaşattığımızı bilmiyorum. Yalnız, hayatını doya doya yaşamış insanlara sorup verdikleri cevapları dinlediğimde hepsinin aynı olduğunu görüyorum…
Keşke yaşamın anlamını basit bir matematik problemi gibi cebirsel şekilde ifade edebilsem, herkes kendi hayatıyla ilgili verileri, bilinenleri ve değişkenleri formüle koyup bilinmeyenleri bulabilse… Ne kadar güzel olurdu değil mi? Sanmıyorum. Yaşamla ilgili sorularıma bulduğum tüm ikilem içeren yanıtlarda, sınav sonuna geldiğimde, yanlışların doğruları silmeyeceğini umarak yoluma koyuluyorum.
Ya siz, ilişkilerinizde düştüğünüz ikilemlere cevap arıyor musunuz? Peki, buluyor musunuz?
Kadınların Venüs’ten erkeklerinse Mars’tan olduğu söyleniyor. Dünyalı kadın ve erkekler ne yapmalı? Aralarında ki farklılıkları, anlaşmazlıkları, soru ve sorunlarına ikilemlere girmeden nasıl çözüm bulsunlar? İlişkilerin esası da bu değil mi?
Günlük hayatlarımızda karşılaştığımız her olayda olduğu gibi, benzer şeyleri görsek de, tıpatıp aynı kitapları okusak da anladıklarımız, algıladıklarımız birbirimizden farklı; hayat bu işte! Yaşamlarımızın birbirine benzemesini nasıl isteriz ki? Doğumla ölüm arasında, içinde bulunduğumuz tüm ilişkilerde ikilemlerden kurtulmanın yolu nedir?
Eddi Anter
Begüm Karamahmutoğlu
***
Eserde beni en çok etkileyen şey şu oldu: Roman genetik bir temele oturtulmuş ve eserde üç kuşağın davranış bozuklukları işlenmekte. Her bir karakter, kendi hayatında iz bırakan olayları, kendi çocuğuna yaşatmamak için uğraşırken, kendi nesline başka iz bırakacak davranışlar sergiliyor.
Şalom Gazetesi
***
Bazı kitaplar vardır kaderlerini kendileri yazan ve sırf kulaktan kulağa yayılarak hiç beklenmedik başarılara ulaşan. Bu kitaplar bazen öyle bir şöhrete ulaşır ki yazarlarının bile önüne geçer, yazarının adını anımsayamasanız da o kitabı ve etrafındaki ona has aurayı mutlaka anımsarsınız. Asıl yazarlık başarısı da bu değil midir zaten?
Eddi Anter, son romanı İkilem ile Türk edebiyatında yapılmamışı deniyor ve aldatılan bir erkeğin hikâyesinden yola çıkarak, erkek ruhunu ve cinselliğini tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Elif Tanrıverdi
Sabah Gazetesi
***
Bir Eddi Anter romanı. Erkek kaleminden aldatılma hikayesinin anlatıldığı romanın finali epeyce sarsıcı.
Kadın Sözlüğü
***
Eddi Anter, kadın ve erkek ilişkilerinin en kırılgan noktası olan aldatma konusunu son kitabı “İkilem”de farklı bir bakış açısıyla ele aldı. Kadın ve erkek ilişkilerini sorgulayan kitap kadınlara erkeklerin dünyasını açıyor.
Vatan Gazetesi
***
Anter, ‘İkilem’ isimli elimizdeki romanında ise, çatışmalarla dolu bir aşk hikâyesini anlatıyor.
Radikal Gazetesi
***
İkilem, erkek kadın ilişkilerini cebirsel bir şekilde ifade ediyor. Hayatın içinden gelen karakterlerle, insanların yaşayabileceği tüm duyguları bizler için göz önüne seriyor Yazarımız Eddi Anter, “İkilem” adlı romanında aldatmanın ve aldatılmışlığın hikâyesini anlatmaya çalıyor ve bunda da gayet başarılı oluyor. Yazar, hayatları boyunca hep taraf tutmak zorunda olan insanların hikâyesini işliyor. Hepimiz hayatımızın bir bölümünde taraf tutmak zorunda bırakıldık; haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış bir karar vermemiz istendi. İşte bu yüzden “İkilem”, içinde herkesin bir şey bulabileceği bir kitap. Aldatan da, aldatılanın da kim olduğuna okuyucu olarak karar verebiliyoruz. İnsanlar tanıyorum, işleri paraları yok, ev hayatları var; adamlar biliyorum, işlerinde başarılı, fakat evlilikleri çökmüş; evli erkekler tanırım bekârlığı özleyen, bekâr kadınlar gördüm evliliği düşleyen.
Eddi Anter, “İkilem” adlı romanındaki bu sözleriyle, yarattığı karakterlerdeki psikolojik tramvayı açıkça ortaya koyuyor. Hayatın içinden gelen bu karakterler, insan bedeninde olan bütün duyguları, iyi ya da kötü bir şekilde yaşıyor. Ortaya da hayatın ta kendisi çıkıyor. Kitabımız, ilk önce kadın erkek ilişkilerini, baba oğul ilişkilerini, kısacası insan ilişkilerini denenmemiş bir tarzda okuyucuya yansıtıyor. Sanki bir film izlermişçesine okuyucuyu meraklandırıyor. Her sayfayı çevirdiğimizde, okuyucunun zihninde başka bir resim çiziyor. Uzun cümleler kurmasına karşın Anter, dilinin sadeliğini asla bozmuyor. Kendimizi tam karakterlerden biri ile özdeşleştirdiğimizi düşünürken, bir anda aynı karakterden nefret etmemizi sağlayabiliyor. Sonra nefret ettiğimiz karakter için dahi üzülmemize neden oluyor. “İkilem”, yazılış şekliyle, iki farklı kitabın birbirine cevabı niteliğinde.
Bunu kitabı ikiye ayıran ana başlıklardan da görmek mümkün. Genç Kıvılcım – Ellilik Mucizeler. Bu şekilde okuyucunun da okuyuşunu kolaylaştıran yazar, etkileyici anlatımına sadeliği de ekliyor. Eserde beni en çok etkileyen şey şu oldu: Roman genetik bir temele oturtulmuş ve eserde üç kuşağın davranış bozuklukları işlenmekte. Her bir karakter, kendi hayatında iz bırakan olayları, kendi çocuğuna yaşatmamak için uğraşırken, kendi nesline başka iz bırakacak davranışlar sergiliyor. İnsan psikolojisini yansıtan kitap, her ne kadar roman olsa da, ütopya olmaktan çıkıp, hayatın kendisini yansıtıyor. Sanırım Eddi Anter de kitabını okuyan herkesten, içinde kendimizden bir şey bulmamızı arzu ediyor. Yazarın, bunda son derece başarılı olduğunu söylemek mümkün. “İkilem”, bir uyanış kitabı bana kalırsa. İnsanın kendisine soramadığı, soranların ise kendi içinde dahi cevaplandıramadığı soruların, yanıtını bulabileceği bir ansiklopedi.
Ben okuyucu olarak, bir günlük ya da otobiyografi okuduğumu zannederken, aslında hepimizin içinde bir Selim, bir Rahel olduğunu fark ettim. Her ergenin geçtiği yolları, her erkeğin ya da kadının cinsel kimliğini kazanırken başından geçenlerin anlatıldığı kitabı elinizden düşüremeyeceğinizi düşünüyorum. Okurken Eddi Anter kendi hayal dünyasına sizi hayran bırakacak ve sizi yine şaşırtıp ikilemde bırakacak.
Şalom Gazetesi
Dostum, ümidim odur ki, sen klasik olmaya adaysın.
Dostum Eddi Anter’in 2009 yılında çıkan ‘İkilem’ adlı kitabını okudum.
Ben de yer edinen kitaplar haricinde kitap tanıtım yazısı yazmak gibi bir huyum yoktur. Okuduğum her kitap için yazı yazmam yani, ben de yer etmeli yazmam için.
Dostum Eddi’nin bu kitabı da bende yer etti, dolayısıyla yazıyı da hak etti. Ve yazacağım, dilim döndüğünce, kalemim de yettiğince…
*
Eddi Anter’in beş kitabı var.
Dostumun kitaplarını okumamış olmak yakışık almaz diyerek, İnkar’dan başlayarak, sırasıyla Lilly’i, Kabile’yi, Kumbara’yı ve son olarak da İkilem’i okudum.
İyi ki de okudum. Çünkü karşımda evrenselleşmesi anlık, klasikleşmesi mümkün olabilecek bir yazar vardı. Eddi dost olarak ‘nazı geçmesin’ diye okunabilecek amatör yazar eşiğini seneler öncesinde anlatmış, profesyonelce yolundan koşan 19. yüzyıl romancıları gibi klasikleşecek bir 21. yüzyıl romancısı vardı karşımda.
O yüzden beş kitabından üçü ben de yer etti. İnkâr’a, ve Lilly’e naçizane birer tanıtım yazıları yazdım, şimdi sıra İkilem’de.
*
İkilem, Eddi’nin diğer kitapları gibi roman türünde bir kitap.
Hikâye Seferad göçmenlerinden biri olan İstanbullu bir Yahudi genciyle başlıyor.
Adı Selim’dir bu gencin, henüz 27 yaşındadır. Amerikan Robert Kolejinde okuduktan sonra, Amerika’nın saygın üniversitelerinde İngiliz dili ve edebiyatı üzerine lisans ve master yapmıştır bu genç. Hayali bir yazar olabilmektir.
Selim, annesinin rahatsızlığı üzerine yurda döner. Annesi Selim’in ölmeden mürüvvetini görmek ister, beğendiği bir kızı Selim’e gösterip olurunu alır, fakat mürüvvetini göremeden hayatını kaybeder..
Selim, üç yıllık evlidir. Selim’in mutlu bir evliliği, iki yaşında da bir oğlu vardır.Karısını tapar gibi sevmektedir. Evlendikten sonra kendini karısına adamış, diğer kadınları kardeşi bilmiştir.
Selim gene aynı günlerde işte evine erken döner, yatak odasından sesler işitir. Sesler karısıyla başka bir adama aittir. Beyninden vurulmuşa döner Selim. Derin bir ikilemin içerisine düşer…
*
Şairler ve yazarlar diplomasız psikologlardır. İnsanı tanımlamaları, ruh hallerini çözümlemeleriyle adeta bir psikoloğa benzerler. Psikoloji biliminin babası Freud şöyle der: ‘Vardığım her yere, daha önce bir şairin vardığını gördüm.’ Psikolojinin babası bile kabul ediyor, edebiyatın Tanrı gibi bir ilk olduğunu, her şeyin ondan geldiğini…
Eddi de o diplomasız psikologlardan biri. Kitaplarında insan psikolojisi üzerine, sorgulamalar üzerine öylesine güzel çözümlemeler yapıyor, yorumlar getiriyor ki, okuru hayran bırakıyor, Eddi’nin danışma merkezi olsa da hasta koltuğuna uzanıp derdimi anlatsam dedirtiyor.
Depresyon ezelden beri benledir, neredeyse akraba olmuşuzdur. ‘Bir yanım yaprak döker/ Bir yanım bahar bahçe’dir bir çeşit. E tabi bozkırın köyünde yaşayan bir beşer olduğum için, zenginlerin para döktüğü psikologlar bize aşırı lüks gelmektedir. Bizde kendi kendimize çözüm yolları geliştirdik. Ya depresyonu kabullenerek bastırdık, ya da boğucu duruma geldiyse, hastanelerdeki üç dakikalık psikiyatri muayenesinden geçerek edindiğimiz hafif anti-deprasanlarla tedavi yoluna gittik.
Bunu şeyden anlatıyorum, Eddi’nin bu kitabında Prozac adlı bir anti-deprasan hapıyla karşılaştım. Diğer adı ‘Mutluluk Hapı’ymış. Ve hemen temin ettim, dursun zulada. Teşekkürler Eddi. Reçetesiz kullanma diyebilirler, korkmayın yeşil reçetesiz satılan bir ilaç bu ve anti-deprasanların sanırım en hafifi. Hem depresyonla akrabayım diyorum, acı patlıcanı kırağı çalmazmış.
*
Dostlarım bana ‘Artık senden de bir kitap bekliyoruz’ derler. Keşke dostlarım keşke! Ama roman yazmak, her yazı yazanın işi değil. Zor iş, yaratıcılık isteyen bir iş. Eddi gibi profesyonel yazarların eserlerine bakıyorum, olan cesaretim de gidiyor. ‘En iyisi Mustafa, sen Montaigne gibi denemeler üzerine yoğunlaş’ diyorum kendime. Hani bir karikatür vardı, Montaigne’nin eşi Montaigne’ye şöyle seslenir ‘Millet roman yazıyor, sense hâlâ deneme’ diye. Bana da öyle derler artık.
*
Eddi’nin diğer kitaplarındaki son derece akıcı dili bu kitapta da kendini gösteriyor. Kelimeler bir nehir gibi akıp çavlandan dökülüyor, çavlanın sesi de zihninizde ve ruhunuzda müthiş tatlar bırakıyor.
Dostum diye demiyorum bunu bakın. Anlı şanlı bir çok yazarın eserinde bulamadığım tadı, Eddi’nin kitaplarında buldum. Evet, anlı şanlı isimlerin kitaplarından da tat bulurum, tat bulduklarım olur; ama Eddi onlarla hem eş gidiyor, hem de fark attığı oluyor.
Kesinlikle öneririm ben, okuyup okumamak size kalmış.
Sevgiyle…
MUSTAFA YILDIRIM