Pek çoğumuz isteyerek ya da istemeyerek oturduğumuz, içinde büyüdüğümüz evlerden birini satmak zorunda kalmışızdır ya da satılmasına şahit olup, baka kalmışızdır ardından. Bu evlerle birlikte içinde yaşanan anılar da mı beraberinde satılır?
Yeni ev sahipleri evi elden geçirirken bu anılar nereye saklanır? Yaşayan kişiler midir o anıları kendi akıl raflarında tutan acaba? Satan kişi Nino Varon, şarkısı da ‘Satılık Ev’ olunca “Sen kokan her şeyi satıyorum anılar hariç, her şey satılık” diyor… Belli ki, giden biri var hayatından. Kokusu bile bana onu hatırlatıyor ancak o yok, artık yanımda değil. Kokusunu almak beni üzüyor fakat anılarım canlı, tap taze; beni de ayakta tutuyor, yaşam gücü veriyor diyor adeta…
Bir ıslık sesi geliyor Western filmlerini andıran… Fakat ses o ses değil. Ses, ‘Tam Bir Hafta Oldu’ şarkısının sorgulayan sesi. “Seni okşayan ellerimi yıkamaya kıyamadım. Yeter artık yeter. Kaderin kadehimde… Hüzün kiracım yine…” Bir hafta nedir ki kimine? Ya çok kısa ya da her gün bir ömür gibidir… Giden arkasına bakarak da mı gider? Ya gideceği yere vardığında? Peki, ya geride kalan, önünü görebilir mi o yanında olmadan? Kaybedene sorun…
Ne zaman büyür ki insan? Ne zaman eskilere gitmeye başlar? Eski sokaklara gidip de “Sanki bana yazılmış girilmez diyen levhalar” hissini yaşayanınız oldu mu hiç? Girdiniz mi hayatınızın girilmez sokaklarına? Arka Pencere’den bakıp da maziye döndünüz mü hiç? Buraya girmeyin dendiğini duydunuz mu hiç? Ya ön penceren kapalıysa, kapanmışsa, birileri onun önüne bir perde çektiyse ne yapmalı insan?
Ninovari’den ‘Sarhoşum’ remixinden ben halen sarhoşum. Hayatın sarhoşluğuyla başım dönüyor. Sorular, sorgulamalar, cevapsız kalmış binlerce soru… Aşkı tattıysak şayet, aşksız ne halde oluruz? “Sensiz kirliyim, sensiz çirkinim, sensiz yalnızım, çok yalnızım… Sensiz yorgunum, sensiz yoksulum…” Sensiz hep sarhoşum. Sarhoş olmayayım da ne yapayım? Aşksızım aşksız. Anlayan yok mu beni bu koca âlemde? Bu âlemde veya diğerinde…
Yaşamış, yaşlanmış insanların aynı hikâyeyi üst üste defalarca, bıkmadan usanmadan anlattıklarına denk geliriz. Bazen sıkılır bazen kızarız. Bilmeyiz ki, bu onların hikâyesidir anlattıkları. Neyi nasıl değiştirsinler ki artık? Hikâye yaşanmış, hikâye yazılmış ve bitmiştir artık… Gençliğimin, gençlik hayallerimin geçtiği Büyükada veya ‘Prinkipo’ da böyle bir yerdi. Hayat hikâyesini anlatan insanların, martıların olduğu bir ada… Kimine yeni bir hikâye, son baskıdır kimisine, eski bir baskıdır anlatılanlar. Ne var ki, yaşanmışlıklardır anlatılanlar…
Nino’nun hayatındaki kadın değilseniz, belki o kadının yerinde olmak isteyen olabilirisiniz. Sevmeyi, sevilmeyi tatmış o kadın… CD’yi koyup sıcak bir Florida akşamında veya serin bir İstanbul gecesinde rakı eşliğinde ya da bir dost, bir arkadaş, hatta bir sevgiliyle birlikte dinleyebilirsiniz.
Yalnızsanız, saat sabahın erken saatleriyse de çalın şarkıları, dinleyin aşkı, aşkın sesini ve bitmezliğini… Tanıyın o duyguyu bir yerlerden çünkü tattıysanız şayet hatırlayacak ve defalarca sizin hikâyenizi anlatıp paylaşacaksınız.
22 Aralık 2010