Emir Kıvırcık, GOA yayınlarından piyasaya ilk baskısı 50 bin adet olarak sunulan kitabında İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’daki Nazi soykırımından binlerce insanı kurtaran bir Türk kahramanın örnek alınacak anılarını anlatıyor. Bahsi geçen, dünya tarihinin en karanlık günlerinin yaşandığı Paris’e büyükelçi olarak atanan dedesi Behiç Erkin’in hayatıdır. Behiç Bey ülkesinde Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ile omuz omza savaşmış, Türkiye’de ilk kamu müzesini kurmuş, MİT’in kuruluşunda imzası olan, demiryollarının millileştirilmesini sağlayan ve en önemlisi Hitler’in uygulamakta olduğu “Nihai Çözüm” kararı esnasında binlerce Yahudinin hayatını kurtarmak üzere kendi hayatını riske atan biridir. Vicdanı, sağduyusu ve cesareti olan bu insan aynı zamanda komutan, milletvekili, bakan ve büyükelçidir. Fransa’nın Almanya’nın işgali altında olan ve Vichy Hükümeti tarafından yönetilen şeklinde ikiye bölündüğü bir ortamda Behiç Bey Paris’e Türk Büyükelçisi olarak atanır. Tüm dünya kamuoyunun yakından tanıdığı bu kişiye basın da geniş yer verir. Basın Atatürk’ün bu yakın arkadaşının soyadını kendisinin bizzat seçtiğini de yazar. Erkin’in anlamı bağımsız, şartlar ne olursa olsun doğru karar alabilen ve tatbik eden demektir. Kurtuluş Savaşı sırasında cepheye asker yollanmasının hızlandırılması ile ilgili gelen bir emri yanlış olduğuna inandığı için uygulamamıştır. Cesareti ile nedenlerini Mustafa Kemal’e açıkladığında ve görevini sonunda başarı ile yerine getirdiğinde bu adı hak kazanmıştı. Sürekli yeni kanunların çıktığı Fransa’da, Yahudilere yapılan zulüm her gün artmaktayken her birinden kendini ve evini kaydettirmesi ve hiçbir ticari faaliyette bulunmaması emredilmişti. Büyükelçi Behiç Erkin ise bir zamanlar Türk veya Osmanlı tebasında olduğunu iddia eden herkese yardım etmeye çalışacak hatta elinden geldiğince “Ben Türk’üm, akrabalarım Türk topraklarında yaşıyorlar” diyebilen bir Fransıza bile destek olacaktı. Hepsine sahip çıkmaya çalışırken elinde olan en büyük silahı hep diplomasi olacaktı. Büyükelçi tüm yazışma ve konuşmalarında Türkiye’nin kendi vatandaşları arasında ırk, din veya hiçbir konu hakkında ayrımcılık gözetmediğini dile getirmeye gayret etmiştir. Etrafında umudunu yitirenleri gördüğünde “Bizi topla tüfekle yenemediler, diplomasi ile hiç yıkamazlar” diyecek olan bu cesur adamın yanındaki görevliler bile icap ettiğinde ölüm trenlerine bindirilen Yahudilere destek olmak için onlarla beraber ölüme yol alacaktır. Kendisinde Türk asıllı Yahudilerin mal varlıklarına el koymak isteyenlere Türkiye’deki tüm Fransız vatandaşların malına, mülküne, parasına puluna -Fransa rejimine misilleme yapmak için- el koyulsun diye bir resmi yazı gönderme cesaretini bulmuştur. Hitler’in “Nihai Çözüm”ü karşısında hiçbir varlık gösteremeyen ülkelerin aksine en fazla Yahudiye sahip tarafsız yabancı ülke olan Türkiye tüm gayretlerini göstermiştir. Emir Kıvırcık kitabında Hitler’in neden Türkiye’ye girmediğine, kurtulanlardan bazılarının halen İstanbul’da yaşadığına da değiniyor. Sürekli toplantı, yazışma ve yeni emirlerin yer aldığı içler acısı bir ortamda politika ve diplomasinin yavaş çalıştığını bilmesine rağmen çelişkiler, çekilen ıstıraplar ve öldürülen binlerce suçsuz insanı eli kolu bağlı kalıp seyretmek yerine onlara sahip çıkan bir kahramanın hayatı anlatılıyor. Behiç Erkin cesaretini ay-yıldızlı bayrağından alıp göğsünde sarı bir yıldız ve altında “Yahudidir” yazılı olan insanların hayatını kurtarmak için tüyler ürpertici hatta soluk kesici bir savaş verecektir. Türk ulusunun desteği ile dünyaya bir insanlık dersi veren Erkin’in hayatı “Ambassador” adı altında yapılacak filmi ile de gündeme gelecektir. |
Eddi Anter 12.02.2007 |