Hollywood’dan atmış ve yetmişli yıllarda görmeye alışık olduğumuz tipik John Wayne filmleri veya Bonanza dizileri gibi Westernlerden bayağı farklı bir film izledim. Yönetmen Ang Lee’ye “En İyi Yönetmen Oscar’ı”nı kazandıran “Brokeback Dağı” adlı filmde başrolde Heath Ledger (aynı ay vizyona girecek filmde Casanova rolünü de oynuyor) ve Jake Gyllenhaal oynuyor. Konusunun birbirine âşık iki kovboy olduğunu herhalde sağır sultan bile duymuştur artık. Gösterime girmeden bazı ülkelerde yasaklanıyor olması veya 18 yaşından küçüklerin salona alınmaması film hakkında ki ön yargıları hızlandırdığı muhakkak. Film binlerce koyunu otlatmak üzere Brokeback Dağı’nda bulunan iki kovboyun tüm bir sezon yalnız kalıp hisleri ile yüzleşmesini konu alıyor. Konusu atmışlı yılların başında geçiyor. Homofobinin -eşcinsel olmaktan korkma- bugün dahi Batı toplumlarında çok kuvvetli olarak hissedildiği fakat Doğu’da ve Ortadoğu’da homoseksüelliğin varlığını kabullenmek yerine savaşıldığı bir gerçektir. Dönemin Amerika’sında aynı tablo çiziliyor. Birbirine âşık olduğunu anlayan iki insan, hele ikisi de erkek olunca ne kadar çabalasa da bir araya gelemiyor. Jack Twist (Gyllenhaal’in oynadığı ve “Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ı”na aday olduğu rol), “kimseler bilmek zorunda değil” diyerek Ennis Del Maar (Ledger’in oynadığı karakter) ile ilişkiye girmek istediğinde önce tereddüt etse de Ennis hemen akabinde doğasına teslim oluyor. Yaşı henüz dokuz iken homo olduklarından bile emin olmadığı iki yaşlı adamın beraber yaşadıklarından dolayı nasıl öldürüldüğü ve babasının elinden tutup penisi koparılmış ölüyü ibret için nasıl gösterdiği hafızasından silinmemiş. Aynı şeyleri yaşamaktan korkuyor. Yaşadıkları basit pornografik bir seksten öte hisler, öpüşme ve aşk içerince yer yer seyredilmesi biraz daha rahatsız edici olabiliyor. Büyük beyaz ekranda halka açık bir sinemada değil de evlerde özel seyredilmesi gereken bir film hissini çoğu zaman yaşatıyor. Lee, yönetmen Oscar’ını kesinlikle hak ediyor. Seyredenin gözlerini ekranda istediği yere çekmeyi başarıyor. Binlerce kuzunun inanılmaz estetik bir şekilde çekildiği sahnelerde kovboyların kotunun arkasına bakmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Sebebi arka cebine yerleştirdiği bir çift eldiven veya eğilip yerden bir şey alması olabiliyor. Karşılıklı yıllar boyu devam eden bu ilişki esnasında her ikisi de toplum şartlarına uyacak şekilde evlenip çocuk sahibi oluyor ve işlerine devam ediyor. Basit bir bi-seksüel ilişkiden öte yönetmenliği, oyunculuğu, sinematografisi ve müziği ile de seyredilmeye değer bir film. Çıkarılacak sonuç ise “aslını ve doğanı inkâr edemezsin”. |
Eddi Anter 26.03.2006 |