Cumartesi günü arabaların tampon tampona ilerlediği bir trafik sıkışıklığında Akaretler’den Teşvikiye caddesine çıkarken Joy FM’de “ Felicita” şarkısı çalıyordu. “Kutlayın, kutlayın” diye bağırıyordu şarkıcı ve etraf Türk bayrağı satan satıcılar ile doluydu. Akşam oynanacak Arnavutluk maçı için değil de sanki bir bayram kutlaması için hazırlanıyorlardı. Göğsüm kabara kabara sıcaklığın onsekiz derece olduğu, meyve ağaçlarının çiçek açtığı, gecesinde saatleri bir saat ileri alacağım bir günde İstanbul’da ilk bahar gününü karşılıyordum. Trafik ışıklarından Akkavak Sokağı’na doğru ilerlediğimde etraf coşku dolu insanlarla kaynıyordu. Çoluğunu çocuğunu, köpeğini alan kendini Nışantaşı’na atmıştı besbelli. Radyoda “Those were the days” şarkısı çalmaya başladı, beni daha da nostaljik bir havaya sokmak istercesine. Arabamı park edip karakol binasının karşısındaki Işık Lisesi’nin kapı görevlisine “Yolu Işık’tan geçenler sergisi” nerede diye sordum, bir iki gün evvel bir gazetede okumuştum. O kapıdan son çıktığımda elimde diplomam, umutlarım, hayallerim ve ideallerimle dünyayı fethetmeye gidiyordum. “Köşeyi dönünce ilkokul kapısından içeri gireceksiniz” dedi görevli. O köşeyi dönmek benim kafamda altı sene daha geriye gitmek demekti. Kapıdan içeri girdiğimde ilkokula başladığım günleri hatırladım ve aklıma öğretmenlerim geldi. Nermin, Nurten, Nuray ve Leyla öğretmenler hayattalarsa selamlarımı iletin, değillerse rahmetle anıyorum onları. Okul ile ilgili anılar hiç bir zaman bitmez. Yurtdışında eğitimimi devam ettirdiğim senelerde anlattığım anılarımdaki Osmanlı tokatı, sıra dayağı, disiplin kurulu ve cezaları ile okulumun askeri okul olup olmadığı sorusunu hiç unutamam. O zamanlar bizler çocuktuk yargılarımız, ön yargılarımız pek yoktu. Ve çocuklar hep affederdi ama bugün biliyorum ki unutmuyorlar. İlkokul kapısı girişinde karşı salonda karma bir sergi vardı. Bana karma değil de karmakarışık geldi ilk bakışta. Eserlerinden önce kendisini tanıdığım Bilge Alkor’un gravürlerini görünce acaba Aliye Berger ile beraber çalıştıklarında bir gün temelinde Şakir Paşa Konağı’nın tahta ya da tuğlalarının olduğu bir binada sergi açacağı aklına gelmiş miydi? Prof. Dinçer Erimez ile birlikte, Süleyman Saim Tekcan ve aynı dönemde okuduğum Metin Ünsal ve Esat Tekand, Mina Sanver, Nazan Kuşçu, Ayşegül İzer gibi bazı resim ve heykel yapanlar, ressamlar, ustalar ve hocaların eserleri hep birarada sergileniyordu. Hepsinin ortak olduğu tek konu Işık Lisesi’nde tahsil görmeleri veya bir dönem bu okulda bulunmaları. Şahsen bu sergiyi yadırgadım. Onbir senelik bir Işık’lı olarak hem ben, hem ağabeyim, hem kızkardeşim aynı kategoriye düşüyorduk. Bizler hem amatörce resim karalıyor hem de seneler öncesi resim dersinden kalan bazı işlerimizi de halen saklıyoruz.. Böyle bir sergiye karar verilirken binlerce mezun vermiş bir okul tüm mezunlarına bir mektup, bir katılım davetiyesi yolladı da ben mi almadım? Yoksa kendi çaba ve yetenekleri ile bir yere gelmiş sanatçılardan okulum kendisine bir pay mı çıkartmaya çalışıyordu? Işık’lı olmak duygusuna ben yakıştıramadım doğrusu. Kültür ve sanatın temeli eğitimdir. Zamanımda Işık Lisesi de verdiği eğitimle ve sonuçları ile parmakla gösterilecek okullardan biriydi. Ama resim ve sanat tarihi konusunda benim dönemlerimde eğitim haftada bir saatten ileri gitmezdi. Şimdi değiştiyse benim haberim yok. Sergide eserleri olan sanatçılar okul tarafından desteklendiyse, kişisel sergileri de daha önce aynı “galeride” açıldıysa açıkça yine haberim olmadı. Hele hele bir Işık’lı olarak sergiyi gezerken elime tutuşturulan bir fiyat listesini görünce daha da şaşırdım. Teşhir amaçlı değilde satış amaçlı bir sergiymiş. Aynı duvarda 200 YTL’lik eserler olduğu gibi 40.000 YTL’lik eserler de vardı. Tuallerin yanından gelen gün ışığını görünce cama doğru ilerledim. Yıllar yılı avlusunda cuma öğleden sonraları “İstiklal Marşı”nı söyleyip umutlarla çıktığım kapısından her pazartesi sabahı geriye dönüp andımızı okuduğum sınıfları düşündükçe okuldan geriye belki sadece binası kalmıştı, ama hatıralar ömür boyu belleğimde yaşayacaktı. Karakolun karşısında duran mermer duvarı hatırladım ve eskiden nasıl ışıklara kadar devam ettiğini. Orası bizim, okulda okuyan öğrencilerin resim sergi alanıydı. Yıllar yılı küçüle küçüle önce Singer şimdilerde ise Arçelik bayisine dönüşmüş, koskoca sergi salonumuzdan geriye sadece okul girişi kalmıştı. Tüm Işık’lılara ya da yolu Işık’tan geçenlere tavsiyem sergiyi gezmeye gidin, hem sergiyi görün hem de bu sene bari okulun kuruluş yıldönümü dışında bir gün fazladan okulunuzu ziyaret edin. Anılarınızı hatırlayıp kurduğunuz hayalleri düşünün ve hangilerini gerçekleştirdiğinizi bulun. Sergi 9 Nisan’a kadar devam ediyor. |
Eddi Anter 28.03.2005 |