Bundan -kimisine göre- uzun yıllar önce Yahudi olarak doğmuş fakat ancak yakın zamanda Yahudi olmuş birisi olarak kendimce pek çok yeniliği gözlemliyor ve aynı zamanda da sorguluyorum. Din özgürlüğü nedir? Bu hak, hukuk ve hürriyet bize verilen bir şey midir, alınan mı yoksa, kullanılan mıdır? Bunu veren kişi veya mercii kimdir, neresidir?
Bu ay Chabad Parkland’de bir sürü ilkler yaşadım. Bilirsiniz ilkler tek kere yaşanırlar… Olağan bir Cumartesi günü sıradan bir Bar Mitzva töreni olacağını beklerken karşıma 13 yaşında bir çocuk yerine 63 yaşında bir adam çıktığında şaşırdığımı ifade etmeliyim. Mr. Jeff Merlin, bundan elli sene evvel kendisine düzgün bir tören yapılmadığı için üzerinden yarım asır geçmiş olmasına rağmen adabına, usulüne ve törelerimize göre bunu yapmaya karar vermişti. Bu onu daha mı dindar yaptı? Bilmiyorum. Cevabı onda saklı kalsın. Tek anladığım savaş sonrası Amerika’yı yuva edinen, Holokost’tan kurtulmuş bir anne ve babanın ya dinlerine olan inançlarını yitirmesinden ya da Allaha olan sorgulamalarından dolayı bu töreni yapmamayı uygun görmeleri oldu. Mazal Tov.
Mayıs ayının ikinci haftası ise, en güzel olay, sinagogumuza Mr. And Mrs. Marty Lederman tarafından armağan edilen Sefer Tora’nın, hupa altında bir mil boyunca coşku, alkış sesleri ve şarkılarla sokaklarda taşınmasıydı. İster istemez uzaktan da olsa içimden bakmak geldi. Önce, gizlice araba konvoyu ve insan seline yaklaştım. Her an etrafımda bir bomba patlayacak veya bir ses çıkacak korkusuyla gözlerim emniyet görevlilerini, özel güvenlik adamlarını hatta teröristleri aradı durdu. Ne de olsa görmeye alıştığım bir sahne değildi. Kucaktan kucağa taşınan bir Sefer Tora, din geleneğini yerine getiren bir avuç insan ve bunun aleni bir şekilde yapılması alışık olduğum bir şey değildi.
Ben cumartesileri dahil bir otobüs dolusu polis eşliğinde, özel güvenlikten, kurşun geçirmez camların kapladığı, ağır metal kapılardan içeri girerek ibadet etmeye alışık olan Yahudilerdenim. Ben Yahudi olduğumu sesli söylemek lüksüne hiç sahip olamadım. Belki benim sesim kısık ya da kıstılar. Ben boynumda Davut Yıldızını taşımaktan çekindim. Belki de ben çekingenim… Ben kim olduğumu ne olduğumu bile kendi kendime sorguladım durdum. Belki de bu sadece ben ben olduğum içindi…
Çocuklar gibi şen şakrak olmak, atlayıp zıplamak hissini uzun zamandır yaşamamıştım. Güzel bir hismiş, yargısız, içinden geldiği gibi, mutlu olmak ve bunu etrafındakilerle paylaşmak. Paylaşabilmek… Şiddetle tavsiye diyorum doğal olmak gibisi yok.
Son olarak sevgili Rav Nafi Haleva’nın sayesinde üç senedir konuşmacı olarak katıldığım, heyecandan tansiyonumun on altıları gördüğü Şavuot gecesini ilk defa Amerika’da tattım. Meğer sadece benim öğrenecek şeyim değil Amerikalıların da halen öğreneceği şeyler varmış. Şimdiye kadar ilgi azlığından sadece sabaha karşı saat üç sularına kadar devam eden akşam yemeği ve konuşmalar bu sene ilk defa doğru yolu buldu. Sabahın ilk ışığında sinagogumuzda minyan vardı. Biz Türkiye’de Türk Yahudileri olarak bunu böyle kutlarız demiştim. Dinleyen olmuş demek ki… Güneşin doğuşu mu şafak vakti mi eve gitme saatidir tartışmasına dahil olamadım. Fakat insan doğrusunun ne olduğunu bildi mi onun aklını çelecek pek bir şeyler olamayacağını da gördüm.
Bu kez İngilizce verdiğim Vaiz-Kohelet konuşmam birçok soruyu akıllara getirdi. Nereden geldik, biz kimiz ve nereye gidiyoruz… Cevaplarını halen arıyorum. Ya siz buldunuz mu?
En kısa ve ilginç konuşma şüphesiz Mrs. Jackie Lederman’ın evlilik ve sayılar üzerine olanıydı. Aslen muhasebeci olan 85 yaşında ki Jackie evlilikte 1+1 kaç eder sorusuna güzel bir yanıt bulmuştu. Şayet bir evlilikte, ya kadın ya da erkek baskın ise o zaman orada sadece bir kişi vardır, yani 1+1= 1 dedi. Ardından hem kadın hem de erkek eşit olarak ağırlığını ve de varlığını sürdürüyorsa o evlilik o zaman 1+1=2 olur diye ekledi. En güzeliyse herkesin kendi karakterini koruyup ayrıca bir çift hali aldıklarında oluyor diye konuşmasına devam ettiğinde 1+1=3 olduğunu da anlatmış oldu. Tora öğretileriyle bu tezini desteklediğinde, biz eşimle kaç ettiğimizi anında bulmuş, etrafımızda ne olduklarını, kim olduklarını sorgulayan bir sürü çiftler kalmıştı. Bazıları cevaplarını sonradan buldu, bazılarıysa halen arıyor. Bazıları da ne arayacak ne de bulacak… Arayan bulur demişler. Boşuna mı?