Hafta sonu Miami’de, senenin en önemli sanat fuarı olan Art Basel’den dolayı büyük heyecan vardı. Amerika’nın bir sürü eyaletinden Latin Amerika ve Avrupa’nın pek çok ülkesinden yüzlerce galeride binlerce sanatçı eserlerini görücüye çıkarttı.
Ana bina Miami Convention Center dışında Art District’in farklı semtlerinde Pulse, Red Dot, Art Asia ve Miami Design adları altında farklı fuarlar da vardı. Bunlar genelde yeni galeri ve genç sanatçı işlerinden oluşuyordu. Bir hafta sonuna ne kadar vakit sıkıştırılabilirse denedim ancak biraz fazla geldi. Hazmetmeden evvel bakınmak, dolaşmak ve üst üste eserleri incelemek hem yorucu hem de kafa karıştırıcıydı.
Klasik tuval dışında kâğıt üzerine resimler, alçıdan oyulmuş, tahtadan yontulmuş, heykel ve metal objelere ek olarak pleksi, cam, ayna işleri, ışık ve neonlarla süslü eserler tavandan sarkan, duvara çakılı, hareket halinde enstalasyonlarla görseller baş döndürücüydü. Kumaştan insanlar, taştan ve balmumundan heykellerle, nakıştan yapılmış işler, delikli kartonlar, kıllı kâğıt dilimleri renkler seslerle bir aradaydı.
Eski ve meşhurlardan Dali, Chagall, Picasso’dan Warhol, Lichtenstein ve Picabia’ya ait işler bazı galerilerde bir arada teşhirdeyken zaman da anlamını yitiriyordu. Birbirini muhtemelen tanımayan bu kadar sanatçının eserleri yan yana asılmışken fiyat etiketleri onları birbirinden ayırıyordu. Ebadı küçük veya büyük, karakalem veya yağlıboya her seçenek vardı.
Çocuklarım sordular “Bu sanatçılardan hangisi iyi?” Onlara izah etmeye çalıştım ki, Art Basel’e katılımcı olarak kabul edilmek zordur. Burada olan galerilerin hepsi iyi olmalı. Her galeri de kendi ülkesinin en iyi sanatçılarını burada temsil ediyordur. Yani “Burada bulunuyorlarsa mutlaka iyidirler” deyip konuyu değiştirdim. Senelerdir sanat fuarlarını, sergi, galeri ve müzeleri gezmeye alışık olan çocuklarım özellikle eserlere baktıklarında “iyi”, “kötü”, “güzel”, “çirkin”, “beğendim”, “beğenmedim” kelimelerini kullanmıyorlar. “Bu iş bana hitap etmedi” veya “Bu eser benim içimde bir şeyleri kıpırdatmadı” demekle yetiniyorlar.
Sanatı sanat yapan nedir? Bu kadar galeri ve sanatçı eserleriyle satışa çıkmış kaderlerinin çizilmesini beklerken kaçı Miro veya Chirico olacaklar? Son zamanlarda yeni bir şey gördünüz mü? Olunca hemen kıymete mi binecek? Bir eserin iyi olduğuna karar veren kişiler kimler? Herkes meşhur olmak uğruna mı sanatını ortaya koyuyor?
Aslen sanat, varlığını ve kişiliğini ortaya koymaktır bunu hem bir eserle hem de tavırla gösterebilmek lazım. Yani sanatçı yarattığını düşündüğü eserin arkasında durabilmeli. İşler sanatçıyı yansıtabilmeli… Her sene Marcel Duchamp’ın pisuarına bakıp hikâyesini hatırlıyor çocuklarım. Bugün aynısını yapmak makbul değil… Önemli olan onu ilk yapıp aykırı olabilmekte yatar. Bu da zorla olmuyor. Sanatı zorlayarak doğurtmak mümkün değil! O gün olan biteni bugünün aklıyla kavramak da olası gözükmüyor. Zaten ne demişler “Orijinal bir şeyin kıymeti ancak taklit edildiğinde anlaşılır.”
Neon ışıklı bir eserin üzerinde “Money can not buy love” yazılıydı. Belki doğru ancak “Money buys art” ibaresi eksikti. Çünkü parayla aşkı satın alamazsın ancak sanatı alabilirsin!
07 Aralık 2011