İnsanoğlu daha ilk günden yalnız kalmaya dayanamadı. Âdem yanında Havva’ya ihtiyaç duydu. Nedir yalnız kalmaktan korktuğumuz şey? Kendinle baş başa olmak bu kadar mı kötü? Elbette iki kişi olmak tek olmaktan daha iyidir ancak bazı toplumsal kurallar asırlar geçtikçe değişiyor ve yeni nesiller tarafından benimseniyor. Bu şekilde eski nesillerle yeni nesiller arasında fikir ayırımları doğuyor. Bunlara en iyi örnek evlilik müessesesidir.
Bundan yüzyıllar önce oğlan çocuğunun 13 yaşında erkek sayıldığı, kızlarınsa 12 yaşında kadın olduğu dönemde bu yaş guruplarında evliliğin gerçekleşmesi olağan sayılırdı. Bugün evrensel olan medeni kanunlarla o günlere dönüp baktığımızda onları eleştirmek hakkına sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Hâlbuki o günün kuralları ve toplumsal dayatmaların ne odluğu hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Bugünün kafa yapısıyla o gün hakkında yorum yapmak kadar hatalı bir durum söz konusu değildir.
Asırlar geçti, toplumlar evrim geçirdi fakat bakirelik halen kutsal sayıldı. Bu yüzden cinsel ilişkiye girmek, çocuk sahibi olmak için evlenme yolu seçilmeliydi. Bir süre böyle devam etti. Türkçemizde evlenme sözcüğü haliyle ev sahibi olmak diye anlıyorum. Yeni evlenen çiftler ebeveynlerinin evinden çıkıp ev satın aldıklarında evlenmiş oluyorlar. Tıpkı arabalanmak, işlenmek gibi…
Batılı insanlar nedense eski örf ve adetlere sadık kalmak yerine sürekli bir yenilik ve değişimin arayışı içindedir. Kimi zaman körü körüne girer kimi zamansa sorgulayıp yeni kapılar açarlar. Her konu da ilerlemek illa değişim gerektirir mi? Evlenmek ve bir kâğıda imza atmanın ne kadar lüzumsuz olduğuna karar verdikleri geçen yüz yılda birbirini seven iki insanın evlenmek yerine aynı evin içinde kalması diye bir seçenek çıkarttılar. Bugün çok popüler. Çiftlerin birbirlerini iyice tanımaları için iyi bir fırsat. Fakat sonu gelmiyor. Beraber yaşamaktan çocuk yapmaya geçiş döneminde evlenmek yine bir mecburiyet değil. Çocuğun aynı soyadı alması anne ve baba kimliğiyle büyümesi o kadar elzem sayılmıyor nedense. Aynı cinsiyetten evliliklerle, çocuk evlat edinme, sperm bankası, birlikte yaşamlar, derken boşanma oranlarının sürekli arttığına şahit oluyoruz.
O zaman nerede ne yanlış yapılıyor? Neden insanlar mutlu değil ve hep bir arayışın içindeler? Aradıklarını bulunca niye tatmin olmuyor ve aramaya devam ediyorlar? Aradıkları nedir bilen var mı acaba?
Yüzyılımızın en büyük vebası budur. İnsanlar birbirleriyle yaşamaktan sıkıldı. Yalnız kalmaktan da korkuyor ve o yüzden iki ucu pis değnekle arıyor da arıyor. Nereye kadar? Kim bilir?
Zamanı gelince hayatınıza giren insanlara veda etme dönemi de gelir. Kimisine hastalık veya ölümle, kimisine de veda ve ayrılıkla. Her kim girip çıktıysa, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun size bir hizmet katmış hayatınıza anlam yüklemiştir. O yüzden bazen siz halen seviyor olsanız da bırakmayı bilmelisiniz. Bırakın kökleriyle kanatları arasında kendileri karar versinler. Ya uçup gitsinler veya köklerine geri dönsünler. Sizi bir zamanlar da olsa sevdikleri için onlara teşekkür edin ve hayır dualarıyla uğurlayın. Arkalarından su dökmeyi de unutmayın.
Evlilik modası geçmiş bir kurum mudur? Hayır, sanmıyorum. Aksine aile bağları ve sevgi adına fedakârlık, geleceği görmek namına bir güvence, sağlam ve vazgeçilmez bir birlik ve beraberliktir. Karşındaki kişiyi tanımak ve onu olduğu gibi kabul edip aynı yola iki farklı yönden bakarak el ele birlikte yürümektir.
01 Haziran 2011