Doğduğumuz andan itibaren insanları sınıflara koymaya başlarız. İlk başta kendi evinizde huzur içindeyken bize yemek veren, bizi seven sarıp sarmalayan, bizi koruyan, bizim gibi olan diye adlandırdığımız kişiler vardır. Ardından evin dışına çıktığımızda bizim gibi olanların yanında bizden farklı olan insanları da görmeye başlarız. Ancak yavaş yavaş gördüklerimize, duyduklarımız da eklenmeye başlar. Yorumlar işin içine girer ve bizler de insanları sınıflara sokmaya başlarız. Akıllı, aptal, çalışkan, tembel, zengin, fakir, Müslüman, Hıristiyan ya da Yahudi diye kafamızda kıstaslar oluşturmaya başlarız. Çoğu zaman karşımızdaki kişinin ne hissedeceğini düşünmeden yorumlar yapar onları bazen yargısız infaz ederiz. Hiçbir zaman kendimizi onların yerine koyup empati göstermeyiz. Buna lüzum yoktur çünkü yalnız değilizdir. Ya bir gurup halindeyizdir veya gücümüzden eminizdir. Bu kuvvetin kaynağı nedir, nerededir net bir şekilde bilinmez. Yine de atıp tutar, ortamı bulandırmayı deneriz. Ses yankı bulduğu takdirde işin seyri değişebilir. Olumlu veya olumsuz yönde yeni bir adım atmak gerekebilir.
The New York Times Gazetesi’nde Robbie Brown, Yahudilere yapılan hakaretle ilgili bir yazı yazdı. Hemen akabinde bahsi geçen hükümet yetkilileri 19 Ekim pazartesi günü bir gazete ilanıyla özür dilediler. Güney Carolina’da geçen olayda Edwin O. Merwin Jr. ve James S. Ulmer Jr. Yahudilerden bahsederken onların “Kağıt paralardan çok kuruşlara baktıklarını, böylece kağıt paraların da kendi kendilerine bakabildiklerini” söylemiş. Senatör Joel Lourie bu yorumu okuduktan sonra söylenenlerin “iğrenç ve yanlı olduğunu” iddia edince, Güney Carolina The State Gazetesi’nde çıkan özür yazısında hükümet görevlileri “Hayatımız boyunca sadece takdir etmek amacıyla birçok kez duymuş olduğumuz bu yorumun yanlış anlaşılmasından dolayı samimi bir şekilde herkesten özür diliyoruz. Kimseyi aşağılamak niyetinde değildik ve özrümüzün kabul göreceğini umuyoruz” dediler.
Pek çoğumuz karşımızdakini rencide etmek veya aşağılamak maksadıyla yola çıkmıyor olsak da belli ki söylenenler karşısında insanlar bozulup, alınıp üzülebiliyor. Konu Yahudi karşıtlığı veya antisemitizm olunca bunun bir göstergesi veya ölçeği olmadığından, “var mı yok mu?” sorusundan ziyade “varmış gibi hissediliyor mu yoksa hissedilmiyor mu?” sorusunun cevabına bakmak gerekiyor. Yüzüne çarpan tükürük mü, yağmur damlası mı ayırt etmesi o kadar kolay ki! Yeter ki susuz kalmayalım…
Antisemitizm, alınganlık mıdır değil midir?
02 Aralık 2009