Yakın hem de fazlası ile yakın

Son günlerde hemen hemen her gazete, dergi ve mecmuada yer alan, halkla ilişkileri son derece itina ile hazırlanan Cem Boyner’in ikinci fotoğraf sergisinin Topkapı Sarayı’nda olduğunu okuyunca gitmeye açıkçası üşendim. Hafta arası turistlerle hafta sonu trafikle dolu olan Sultanahmet’ten başka bir yer bulamadılar mı diye söylenirken kendimi sarayın içinde darphane binalarında buluverdim. Önyargılı olmak ne kadar kötü bir şey bir bilseniz, genelde evimde çektiğimiz fotoğraflara baktığımda neden çektiğimi sorgularım. O anı yaşamak varken neden fotoğrafını çekip anı kaybederim diye düşünürüm. Sonradan o resmi elime aldığımda aynı anı yaşamam mümkün oluyor mu acaba? Tabii ki hayır. 

Başkasının çektiği resimler bana ne verebilir diye düşünürken önceden gittiğim sergiler aklıma geldi. Tüm resimlerde bir an yakalanmış ve içinde bir kişi, bir yer resmedilmiş gibi gelirdi. Resim sonuçta tek boyutlu ve insanı içine alamıyor bir film gibi. Fakat iki bölümden oluşan Boyner’in sergisi farklıydı. İlk bölüm “Uzaktaki Yakın” gittiği gezdiği egzotik ülkelerdeki insan manzaraların içeriyordu. Her bir suratta derinlik vardı, ışık vardı hem de insanların gözlerinin içindeydi. Aynı zamanda suratlarda hüzün, acı, sevinç ya da mutluluk okunabiliyordu. Önümdeki fotoğrafa değil de objektifin arkasından sanki ben bakıyor ve resmi ben çekiyor gibiydim. Darphane binasının mekan büyüsü, yüksek tavanları ile tuğla, taş, metal karışımlı duvarları ve üzerinde yetişen yabani otlar arasındaki bu fotoğraflarda yakalanan renklerde bir başka his uyandırıyordu. Elini uzatıp resme değil de adama dokunası geliyor insanın her karede. Kanborro Camii’nin önünde duran adamın moru ile Ganj’daki kadının sarisinin fuşyası sanki yeni renk yelpazesinden çıkmış gibiydi. Renklerin bu kadar canlısı bu kadar insanın içine dokunası vardı da ben mi daha önceden fark etmedim acaba?

İkinci bölümünde ise “Yakındaki Uzak” ve çoğunluğu nü olan bu resimlerde de bir farklılık var. Zenci modellerin siyah beyaz fotoğraflarında sanki renk var kim bilir belki onlarında gözlerindeki ışığın yansımasında. Pozlar doğal, ışık doğal biraz Herb Ritts tarzında ama yine de özgün. Ne mutlu bize ki böyle yeni bir fotoğrafçı daha var.

Anlaşılan resimler uzun yılların birikiminden oluşuyor. Keşke bu kadar beklemeden önce bu sergi açılsaydı. Sergiyi gezmeye mutlaka tekrar gideceğim. Kendinize keyifli birkaç saat ayırmak isterseniz bu sergi vesilesi ile Topkapı Sarayı’nı ve Sultanahmet’i de görebilirsiniz. Binlerce turist görecek bir şey buluyor da siz neden bulamayasınız? 12 Ekim’e kadar vakit ayırabilirsiniz.

Eddi Anter
30.09.2005
2017-09-21T23:09:08+00:00 Yazar: |