Siddhartha

Bir kitabı iyi ya da ölümsüz yapan unsur nedir? Bildiğim bu sorunun mutlaka birden fazla cevabı olduğudur. Bence konusu yıllar hatta yüzyıllar sonra bile okunduğunda yeni nesil okuyucuya hitap edebiliyorsa o kitap klasikler rafında yer almaya hak kazanır. İki farklı yerden bu hafta elime geçen 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Herrmann Hesse’nin Siddhartha’sını bir solukta okuyuverdim. Uzunca bir soluktu kabul etmeliyim. Bu tip kitapları okurken zaten bitmesin diye hazmede hazmede okumayı yeğlerim. Acelem ne ki? 

Hepimiz hayatlarımızda baharlar yaşamışızdır. Yirmili yaşlarda ilki, kırklı yaşlarda ikincisi, altmışlı yaşlarda ise üçüncüsü diye de duymuşuzdur. Sekseninde neden bahar olmaz henüz çözmüş değilim. Bu baharlardan insan geçerken mutlaka geriye bakıp yaşadıklarını gözden geçiriyor ve ileriye dönük plan ve projeler yapmaya başlıyor. Aslında yapılan hedefleri belirlemek ve o hedefe ulaşmak için bugün neler yapmamız gerektiğini saptamak. Oturup kağıt kalemle olmasa bile bunu hepimiz sürekli yapıyoruz. Hesse de bu romanı 1950 yılında yazıyor. Altmışlı yıllarda popüler olan Budizm ve Zen felsefesinden de bahseden kitap Can yayınları tarafından 2002den beri ilk defa bu sene baskısını yeniliyor. O gün için geçerli olan her şey bugün için aynen geçerli.

Romanında Govinda ve Siddhartha adlı iki genç henüz onları nelerin beklediğini bilmeden ailelerinden uzaklaşmaya karar verirler. Kısa bir süre sonra yol ayrımına gelirler. Biri aklının sesini dinlerken diğeri iç sesini duymaya gayret edip yoluna devam eder. Hayatları boyunca iki kez daha karşılaşacak olan bu yakın arkadaşlar edindikleri tecrübeleri paylaşırken pek çok sorunuza yanıt bulacaksınız. İç sesini bulmak ve onu dinlemek kolay mı?

Hepimiz hayatımızı ciddi anlamda değiştirecek karar vermemizi gerektiren sorularla karşılaşırız. Bunlara cevap verirken hiçbir eş, dost, akrabanın sözü veya fikri yardımcı olmayacaktır aynı romanda da olduğu gibi. Bu sorulara bir şekilde cevap verip hayatımıza devam ediyoruz ve acaba diye de soruyoruz. Ya diğer seçenekle yolumuza devam etseydik ne olurdu?

Romanda pek çoğumuz bir hayatın sonuna gelindiğinde edinilen tecrübelerden faydalanacaktır. İlk öğretisi “dinlemeyi bilmek”.  Havanın, suyun, insanların, hayvanların sesini duymaya çalışmaktır diyor Siddhartha.

Sonrasında bahsi geçen aslında zaman diye bir mevhumun olmadığı… “Zaman gerçek değildir” diyor ve “Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka şey değildir” diye ekliyor.

Çoğu zaman ermiş kişiler veya yüzüne nur yağmış dediğim kişilerden ne gördüklerini, ne öğrenmiş olduklarını sorduğumda cevabımı alamam. Onlar zaten cevabı bulmuş ve ermiş oluyorlar. Paylaşma gereğini de duymuyorlar çünkü herkes kendi nur’unu bulmalı. Aynı romanda da dediği gibi “Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa”.

Eddi Anter
02.12.2006
2017-09-21T23:08:50+00:00 Yazar: |