Paradoks

Hafta içi gazetelerden birinde Ahmet Koç’un “Paradoks” diye bir CD çıkardığını okudum. İlk fırsatını bulduğumda sevecen ve yardımsever çalışanların olduğu Nişantaşı D&R’dan daha dinlemeden iki adet satın aldım. İçindeki şarkıları okuyunca ve yapmış olabileceği müzik tarzını düşününce aklıma yattı. Aynı CD’yi paylaşmak yerine, müziğini paylaşmak namına sevdiğim arkadaşıma da bir tane aldım. 

CD’yi yerleştirirken beklentilerim de artmaktaydı. Son senelerde gençlik yıllarımın şarkılarını re-mix halinde duymaya başladım. 80’lerdeki şarkıların yeni versiyonları değişik ritmlerle yapılıyorsa kendi kendime “Artık yolu yarılamışsın, kendini aldatma” demeye başladım.

Ama düşünüyorum da slow müziğin ve slow dansın son neslinden olmalıyım. 80’lerde hala yavaş ritimde çalan müzikle kızlar oturdukları yerden dansa kaldırılmayı bekler, erkekler de “acaba sorsam kalkarlar mı” endişesini yaşardı.

Yakın zamanda “Wishing on a star” veya “Pastime Paradise” gibi akıllardan silinemeyecek slowların rap ile karışık re-mixlerini duyduğumda “son romantik bir tek ben mi kaldım” diye düşünmeye ve “bu müziği korumak bana mı düşer” diye endişelenmeye başladım.

Ahmet Koç’un CD’sini dinler dinlemez ayaklarım yerden havalandı. Kolay kolay havalanmaz ama bazen en ufak bir şey, tıpkı yazın Balkon 15’e götürdüklerinde duyduğum “Swan Lake” balesinden “Dance of little swans” müziğini bağlama eşliğinde duyduğum anki gibi tetikleyebiliyor. O remix halen kimin diye öğrenmek için bekler dururum.

Müzik “Hasta Siempre” ile başlıyor, hani Comandante Che Guevera diye ağızlara dolanan şarkı. Çok az vokal var, kalanı enstrümantal. Ama o bidiğiniz, klasik şarkı nasıl da ölümsüzleşmiş içinde bağlama ekli olunca.

Özentili olmak, Batı’ya özlem duymak her huyumuzda, suyumuzda daha belirgin olmaya başladı. Kendi müziğimizin esaslarından olan bağlama ile bu CD hakikatten Doğu ile Batı’nın karşılaşması. Batı müziğinin Doğu çalgısıyla çalınması…

Tam tersini yıllar önce Türk müziklerini usta parmakları ile Richard Clayderman’a teslim ettiğimizde çıkan CD, “Turquıe Mon Amour” hediye listemin başında idi. Bu sefer ise kapağında Zülfü Livaneli’nin de dediği gibi “Bu çalışma bağlama denilen sazın iç denizlerden çıkarak okyanuslara açılmasını sağlamayı amaçlıyor”.

Bence de artık kendi müziğimizin kendi çalgılarımızın dışarıya açılma zamanı. Bu albüm Batı dünyasında birçok kapıyı aralıyabilir. Sonuçta bildikleri şarkıların değişik mix’leri. Sonlarına doğru “Morena de mi Corason” çalarken ben içim kıpır kıpır Latin dansı mı yapsam göbek mi atsam karar veremiyorum. Ama bir şeyler yapmam lazım çünkü yerimde duramıyorum. Arada çalan “Hotel California”yı duyduğumda sözlerini mırıldanarak sıcak bir yaz akşamında yetmişlerin sonunu hatırlıyorum. Ne güzel yıllarmış.

Kısa bir süre önce çocuklarım sayesinde televizyonda görmeye alıştığım CD’nin prodüktörü Ercan Saatçi’ye kendi lafını göndermek istiyorum “İşte albüm bu”.

Yakın zamanda Ahmet Koç’un yazdığı kendi müziği ile yeni bir CD görmek isterim. O zaman Batı’ya Türk müziği nasıl olur gösterir Koç’um.

Eddi Anter
14.02.2005
2017-09-21T23:09:22+00:00 Yazar: |