Münih

Steven Spielberg’in yapmış olduğu bu son film her zaman olduğu gibi bayağı ses getirdi ve getirmeye de devam edecek. Filmin konusu 1972 Münih Olimpiyatları sırasında kaçırılan ve öldürülen İsrailli sporcular ve teknik adamlar. Bu kanlı terör eyleminin hava alanı sahneleri o kadar gerçekçi çekilmiş ki insan kanının donduracak kadar etkileyici. 

Olimpiyat oyunlarının ikinci haftasına denk gelen bu girişim, eylemcilerin boşluk buldukları Alman güvenliğini geçip sporculardan bazılarını öldürüp bazılarını rehin almaları ile başlıyor. Havaalanına geldiklerinde isteklerine karşılık alamayan ve panikleyen eylemciler katliamı yapıyorlar. Bu sırada tüm dünya televizyonlarında rehinelerin sağ oldukları ve her şeyin kontrol altında olduğu bilgileri veriliyor ve hemen akabinde gerçekler ortaya çıkıyor. Sporcu yakınlarının suratlarını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Ele sağ geçirilen üç eylemciyi serbest bırakmak namına kaçırılan bir Lufthansa uçağındakiler değiş tokuş sayesinde kurtuluyor. Teröristler ile hiçbir anlaşma yapma yanlısı olmayan İsrail’de ise durum farklı. İsrail gizli servisi Münih katliamı ardındaki kişileri belirler ve buna ek olarak başka faaliyetlerini takip ettikleri Filistinliler içinde öldürme kararı alır. Bu görevi ise Eric Bana üstlenir.

Oyun gücü bayağı kuvvetli olan bu aktör sırası ile ne devletin ne de Mossad’ın arka çıkmadığı bir ajan olarak aylarca Avrupa’nın değişik şehirlerinde hedeflerini takip eder. Kendi yapacağı katliamlar o kadar güzel detaylanmış ki etkilenmemek mümkün değil. Bugün herhangi bir ülkenin herhangi bir sokağını ya da evini bile ekranda görüntülemek an meselesi iken 1972 yılında öldüreceği hedefleri görmeden vurma durumu var. Telefon açıp da kurbanın sesini duyunca patlatılan bomba gibi. Hem terörist hem de operasyonu yürüten ajan Avner tetiği çekmeden önce düşünüyor, tereddüt ediyor ve çekmekte zorlanıyor. Katillerin bile insancıl yanlarını da bu şekilde Spielberg göstermiş oluyor.

Spielberg’in Yahudi olması filme başka bir boyut getiriyor tabi. Acaba taraflı mı çekti yoksa objektif kalabildi mi?

İsrail ajanı Filistinli ajan ile tesadüf karşılaştıklarında yapılan konuşma aslında Yahudi veya Filistinli olarak değil de iki basit insanın yaptığı bir konuşma gibi anlamlı ve duyarlı. Sonuçta hepimiz insanız, sebebini olmadan veya sebebini sorgulamadan birbirimizden nefret etmemeliyiz.

Görevinin sonlarına doğru kendine gelmeye çalışan Avner acaba kendini bulacak mı? Yoksa savaştan dönenler gibi sarılması imkânsız yaraları taşımaya devam edecek mi?

Dönemin başbakanı Golda Meir ise inanılmaz güzel resmedilmiş. Katı ve kararlı tavrını bir kez daha hatırlatan bu filmde taraf tutmaktan ziyade, haklı haksız aramak yerine Spielberg her iki tarafa da yeterince söz hakkı veriyor.

Zamanın Avrupa’sı kılık kıyafetler hepsi çok başarılı. Malta ve Budapeşte dışında New York’da da çekimleri yapılan bu film konuşulacağa benziyor.

Eddi Anter
27.01.2006
2017-09-21T23:09:03+00:00 Yazar: |