Galata’da bir düğün gecesi…

Sessiz sedasız yağmurlu ve soğuk gecede Galata’da bir düğün gecesi yaşandı. Bu özel, çok özel düğün gecesi her sene 17 Aralık’ta kutlanıyor. Geçen senenin aksine düğün salonu boştu. Neden acaba diye düşünmeden edemedim. Bu düğün popüler kültürün bir parçası değildi, olmamalıydı. Bahsi geçen Şeb-i Arus gecesi Hazreti Mevlana’nın ölüm yıldönümüdür ve bir kutlama gecesidir. Çünkü Hak aşığı Mevlana bu gecede Hakk’ına kavuşmuştur. Hazreti Mevlana ölümünden sonra yapılacak anma törenlerinin “düğün gecesi” şenlikleri gibi kutlanılmasını kendisi buyurmuşlardır. 

Son yıllarda tüm dünyada gündeme gelen Mevlana ve Mevlevilik felsefesi genel anlamda sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir zihniyettir. Güzelliği, doğruyu, iyiyi, aşkı arayanlar için bir umut kaynağıdır. Mevlana her şeyin insanda olduğunu ve tüm evrenin insan emrine verildiğini savunur ve şöyle der.

“Senin canının içinde bir can var, o canı ara!
Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara!
Yürüyen dervişi arıyorsan eğer;
Onu kendinden dışarıda değil, nefsinde ara!”

İnsanlar günahkâr da olsa Mevlana onlara rahmet ve şefkat ile bakmıştır çünkü kendinde bulunanı diğer insanlarda da bulmuştur ve hiçbir ayırım yapmadan bütün insanları sevmiştir. Hepimiz sonuçta Hakk’ın yarattığı kişileriz nede olsa.

İki sene önce ilk defa Konya’da katıldığım Şeb-i Arus gecesini, Ahmet Özhan’ın söylediği şarkılar eşliğinde, büyülü bir ortamda tüm türbe ziyaretlerinin ardından izlediğimde belleğime bu kadar derin kazınacağını, beni bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. Bu sene kısmet Galata Mevlevihane’sinde kutlamakmış. Küçük, nostaljik ve buram buram enerji hissettiren bu yerde çoğunluğunu yabancı turistlerin oluşturduğu kalabalıkta kısa bir konuşmadan sonra kudüm sesi ile başlayan ardından ney ile devam eden toplam beş bölümden oluşacak Sema Gösterisinde şeyh ve semazenler üç devir yaptılar. Her devir Allah’ı, onun yarattığı cansız (ay, güneş) ve canlı varlıkları temsil ediyordu. Devr-i Veled diye bilinen bu devirlerin başlaması ile semahanenin tam karşısında bulunan postun üzerine basan Şeyh Mevlana’yı temsil etmekteydi. Post rengi kırmızıydı, bu hem doğuş hem de var oluşu simgelemekteydi. Tüm semazenlerin giydikleri nefsin ölümünü temsil eden sembolleri içermekteydi.

Kafalarındaki sikke-külah şeklindeki başlık- mezar taşını, üzerlerindeki hırka mezarını ve bellerine kuşak gibi sarılan tennure ise kefeni temsil etmekteydi. Semazenler teker teker postu geçerken birbirlerini selamladılar ve ortaya geçerken elleri omuzlarında çapraz olarak bağlı bir şekilde girdiler. Semaya başladıktan sonra sağ el yukarı dua edercesine göklere ve sol el aşağı, yere bakacak şekilde kollarını açtılar. Yaklaşık yirmi kadın ve erkekten oluşan bu semazen grubu dört selamdan sonra Şeyh’in de aralarına girmesi ile bitmeye yakındı. Şeyh sağ eliyle hırkasını aralayıp gönlünün herkese açık olduğunu göstermesiyle tören sona yaklaştı ve postuna çekilen Şeyhin yolculuğu artık son bulmuştu.

Bizlerinde gitme vakti gelmişti. Yaklaşık yedi asırdır süregelen bu törede insanın var oluşunun 3 temel unsuru Akıl, Aşk ve Ruh bir yerde kenetlenmektedir. Düşünce ve bilgi birikimleri, duygu, his, şiir ve müzik ile birleşip ve hayat ile hareket ile dönmektedir. Aslında hayatımızın her anı da böyle değil mi? Özellikle Şeb-i Arus gecesinde oraya tüm bilgi birikimlerimle gitmiş olmama rağmen içim duygu yüklüyken semazenlerin dönmesi ile tüm hayatım da dönmeye başladı gözlerimin önünde. Hayatı sorguladım aynı Çin Filozofun dediği gibi “ Duyarsam unuturum… Görürsem hatırlarım… Yaparsam unutmam…” Doğru muydu acaba?

Bu kadar yazılan ve söyleneni duymamak elde olabilir miydi? İlla yaparak mı yaşamak gerekiyor hayatı? Sadece duyarak veya görerek hatırlamanın yolu yok mudur?

“Karmakarışık saçlar, seni uyandırdıysa,
Para-pul hayalini bırak; zenginlik rüyasından vazgeç!
“Ona ruhumdan üfürdüm” soluğu geldi çattı;
Az-çok, diye üzülmeyi bırak.
Gönlünü varlıktan kurtar, varlıktan!
Elde edilmemiş şeyleri ummaktan vazgeç!”

Diyen Mevlana hakkında daha çok bilgi almak isteyenler 542 422 1544 numarasını arayabilirler. Her ayın ikinci ve son pazarı tasavvuf Müziği Konseri ve Sema Gösterisi olduğunu da hatırlatmak isterim.

Eddi Anter
20.12.2005
2017-09-21T23:09:04+00:00 Yazar: |