Fabrika Kızı Edie

Sıcak bir yaz akşamını geçirmek için en iyi yerin Kanyon olduğuna sonunda karar verdim. Doğal rüzgârıyla serinlemek mümkün. Kış günlerini 3 hatta 5 derece daha fazla soğutmasına tercih ediyorum. Cinebonus’ta film seyretmek de her zaman bir ayrıcalıktır. 

Bahsi geçen film meşhur pop art sanatçısı Andy Warhol ve etrafında ki ayak takımı etrafında dönüyor. 60ların New York’unda Jasper John ve Roy Lichtenstein’a henüz ilah gibi bakmakta olan Warhol kendi dâhiliğinin farkında değildir. Ancak dahiler kim olduklarını ne olduklarını bilmek zorundadırlar. Uçuk kaçık, dejenere, esrarkeş, sanatçı, sanatçı olmaya çalışan, kısaca her tipten insanın geldiği yerin adı ise “fabrika.” Burası aslında Warhol’ün mabedi. Kendisi orada çalışıyor. Aldığı alay ve eleştirilere rağmen konserve ve deterjan kutularını tuvale taşımaya devam ediyor. Henüz satın alan pek olmasa da bir gün anlayacaklar diye pes etmiyor. Fabrikadakileri kendi doğal halinde davranmaya özellikle dikkat ediyor. Hiçbir kural yok varsa da onun koydukları geçerli. Dekor, renkler, koltuklar, duvarda duran eserler hepsi bir dâhinin işleri. Herkes kendine göre takılıyor! Giyinik, çıplak, ortalık yerde cinsel ilişkide bulunan, ihtiyacını gideren kişilerle bir de at var.

Eski paradan gelen, zengin Amerikalı bir ailenin kızı olan Edie, Warhol’la tanıştığında, kendisi hemcinslerinden hoşlanan bir erkek olmasına rağmen, genç yeteneğe ilgi duyuyor. Bu yaklaşmanın adı nedir bilmiyorum. Ancak uzun süre beraber gezip tozduktan ve Edie Sedgwick’in yapılan filmlerle meşhur olmasından sonra Billy Quinn’le yaşadığı aşk yüzünden Warhol’un kıskançlık damarı kabarıyor ve onu aniden silip atıyor. ( Kendisi kabul etmese de bu gerçek hayatta Bob Dylan’la yaşamış olduğu ilişki diye biliniyor)

Terk edilişi hazmedemeyen Edie kaçışı uyuşturucuda arıyor. Vücudunu satıp, filmini çekmelerine bile laf etmiyor. Bu arada Warhol resim yapmayı bırakıyor. Edie parasız kaldığında hakkı olan çalışmanın karşılığını istediğinde ona 50 dolar uzatıyor. Edie tanımış olduğu tüm zenginlere Warhol’un eserlerini pazarlayan kişidir. Düşüşü başlamıştır ve yanında kimseyi bulamayacaktır. Tekrar karşılaştıklarında onu ezip geçmek istercesine, “Sana verdiğim paranın tamamını harcadın mı?” diye alay bile edebiliyor.

Bu elit, zengin, medyatik ve karizmatik kız kendini akıl hastanelerine girip çıkarken buluyor. Her şeyin başı ise ona 8 yaşından beri cinsel tacizde bulunan babası. Ona para yardımını yeterince yapmıyor. 28 yaşına gelen bu güzel kız kendini kurtarıp hastaneden çıktığında kendisi gibi savaşan bir başka uyuşturucu müptelasıyla evleniyor. 1 yıl sonra da aşırı doz almaktan ölüyor.

Müzik konusunda film yetersiz ancak Warhol rolünde ki Guy Pearce inanılmaz güzel bir oyun ortaya koyuyor. Tüm mimikleriyle çirkin adamın güzel bir kıza olan tarifi zor bir aşkı, ihanete uğrayışı ve düşüşü karşısında kılını bile kıpırdatmayışını hayretlerle izleyeceksiniz.  İnsanları kullanmak, sadece kendi çıkarlarını gözetmek, kendi yolundan taviz vermemek dahilik sayılıyorsa bencil ve kıskanç Warhol’un dahiliği bugün halen yeterince anlaşılmış mıdır emin değilim.

Eddi Anter
27.07.2007
2017-09-21T23:08:47+00:00 Yazar: |