Açık Hava Tiyatrosunda dün gece dolunay altında farklı müzikler dinlendi. Sente di Stelle, anlamını bile bilmeden ritmine uyup kelimelerini mırıldandığımız bir şarkı. Onu meşhur eden ve ilk defa gördüğüm Shaplin ise sesi kadar güzel biriydi. Ancak yetmedi. Sahneyi doldurmaya muhteşem sesi ve güzellik kraliçelerini andıran fiziki yeterli kalmadı. Çekingen ve amatör bir öğrenciyi andıran başı öne eğik tavrı, kendi orkestrasının gelmemiş olmasına mı yorumlanmalı bilemiyorum. Gecenin sonunda verdiğim karar Cd’sini alıp resminin karşısında dinlemek daha cazip olduğuydu. Diğer yandan Ferhat Göçer her telden söyleyebileceğini kanıtlarcasına arkasında güçlü bir koro ile geceyi kurtardı. Nessun Dorma’nın ardından Sezen Aksu’nun kardelenini söyleyebildiği gibi esprilere de yer veriyordu. Asıl mesleği doktorluk olan Göçer gün içinde hastalarından gelen beraber resim çektirme isteklerini kıramadığını da söylüyordu. Güzel bir gece yaşatan Göçer kendisine şarkıcılık kariyeri boyunca eşlik etmiş olan arkadaşlarına da sahnede yer verdi. Libbiamo’dan Kalamış’a uzanan geniş bir repertuardan sundular. Konserin en ilginç yanı şüphesiz Göçer’in Emma Shaplin’e Türkçe bir türkü okutmasıydı. O bile Shaplin’i sempatik sınıfına sokmaya yetmedi. Saatler gece yarısını gösterirken sahnede yer almak kadar kişinin ruhunun da ne kadar önemli olduğunu düşünüyordum. Sesi ve fiziği istediği kadar güzel olsun ruhsuz bir kişi maalesef geceyi ve show’u kurtaramıyor. |
Eddi Anter 08.09.2006 |