Bu sene Türkiye’den Yabancı Film Oscar aday adayı olan ve Yüksel Aksu’nun yönetmenliğini yaptığı film vizyona girdi. Günlerdir gazetelerden okuyup neredeyse tüm kadrosunun amatör oyunculardan oluştuğunu bildiğim film ödülleri toplamaya başlamış bile (İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü, Adana Altın Koza Festivali En İyi Erkek Oyuncu, Jüri Özel Ödülü, New York Queens Festivalinde En İyi Komedi Filmi ödülleri gibi). Adından da anlaşılacağı gibi Türkçesinde ki şive farklılığı Muğlalı oyuncularında da mevcut. Bunun üzerine birde bağırıp çağırmak ve hızlı konuşmak da eklenince yer yer lisanı anlamakta zorluklar çıkabiliyor. En önemlisi Türkçe bilmeyenler filmi nasıl duyacaklar? Genelde yüksek sesli ve hatta neşeli olan film de dayak, kavga dövüş sahneleri hiç eksik kalmıyor. Eşini döven kadın, karısını söven erkek, çocuğunu döven anne ve baba gibi oyuncular birbirlerini hababam dövüyor da dövüyorlar. Filmin görselliği Muğla’nın etraf köyleri, evler, köy meydanları, tütün yaprağı dizen kadınlar, göl sahneleri enfes. Müzik ise baştan sona kulakları paslandırıyor. Bir ara Sezen Aksu’nun sesi canlılık katsa da yeterli olmuyor, “Altın gümüş pırlanta zümrüt sedef yakutla kim mutlu olmuş dünyada?” Açık Hava otobüste yer alan bir adet Belçikalı turist uğruna çalınan “I know what it is to be young, but you don’t know what it is to be old” adlı Wells’in şarkısı yerine çalınacak başka Türkçe şarkımız yok muydu? Belki de filmin Türkiye Oskar Adayı olma ihtimali düşünülmemişti. Hepimiz küçükken komşunun ya da mahallenin meyve ağacından izinsiz koparıp ne meyveler yemişizdir. Sonunu düşünmeden ağacın tepesine tırmanmak ve meyveleri çalmak, bağ bahçe sahibini peşimizden koşturmaya değerdi. Kiraz, Erik, kayısı meyveler saymakla bitmez. Filmde altı kişilik çetenin karpuzları kopartıp yeme sahnesini gördükten sonra sinema çıkışı önüme karpuz tarlası konsa hiç tereddüt etmeden bir tane kopartır ağız tadıyla yerdim. O kadar inandırıcı ve etkileyiciydi. Komik sahnelerde var. Fırlama çocuklardan bir tanesi köyün imamına kadın ve erkek birleşmesi ile bir soru sorup yüzünü kızarttığında “yek bir vücut olurlar” cevabını beğenmeyip “yani montajlanırlar mı?” diye de sorduğunda salon çınlıyor. Başrolde oynayan Turan Özdemir heyecanlı, sinirli, öfkeli, hep yüksek sesle konuşan ve düşünen biri. Film boyunca canına kıymakla tehditler savuran dondurmacı Ali Usta tiplemesinde her an kalp krizinden gidecek hissini de yaşatıyor. Manda ve Mendo adlı yüksek bütçeli reklam kampanyaları olan dondurma markalarına karşı taksitle alınmış motoru ile savaş veriyor. Ev yapımı hakiki süt ve şekerden yapılmış, hiçbir katkı maddesi içermeyen dondurmasını satmak için köy köy dolaşan namuslu bir dondurmacının hayatta kalma savaşını gösteriyor. Çocukluğumuzda yaz aylarında mutlaka “bizim dondurmacımız” diyebileceğimiz biri yok muydu? Onun dışında kimsenin dondurmasını beğenmez, onu sahiplenmez miydik? Kavun, Çukulata, Gaymak. Ali Usta da bizim dondurmacımız. Oskar yolunda şansı bol olsun. 23 Ocak’da sonuçlar belli olacak. |
Eddi Anter 30.11.2006 |